34,2571$% 0.04
37,6621€% 0.12
44,9170£% 0.15
2.887,61%-0,74
4.930,00%-0,50
19.658,00%-0,50
Arz-ı Mev’ud (İngilizce: “Promised Land”, Türkçe: “Vadedilmiş Topraklar“), Yahudi dini ve kültürel geleneğinde büyük bir öneme sahip olan bir kavramdır. Bu terim, Yahudilerin kutsal metinlerinde, özellikle Tevrat’ta, Tanrı’nın (Yahveh) Yahudi halkına vaat ettiği topraklar anlamına gelir. Yahudi inancına göre, bu topraklar Tanrı tarafından, İbrahim ve soyuna verileceği vaat edilmiştir.
Arz-ı Mev’ud kavramının kökeni, Yahudi kutsal kitabı olan Tevrat’ın ilk bölümlerine dayanır. Yahudi inancına göre, Tanrı Yahveh, İbrahim’i seçmiş ve ona soyunun büyük bir millet olacağını, bu milletin de kutsal bir toprak parçasına sahip olacağını vaat etmiştir. Bu topraklar, bugünkü İsrail, Filistin, Ürdün ve çevresini kapsayan geniş bir bölgeyi içerir. Tevrat’ta yer alan vaade göre, Arz-ı Mev’ud’un sınırları, Mısır’daki Nil Nehri’nden başlayarak, Fırat Nehri’ne kadar uzanmaktadır.
Bu vaat, Yahudi halkı için kutsal bir inanç temeli oluşturmuş ve Yahudi tarihinde derin bir anlam taşımıştır. Tevrat’ın Yaratılış Kitabı’nda (Bereşit), Tanrı’nın İbrahim’e şu sözlerle bu toprakları vaat ettiği belirtilir:
“Mısır Nehri’nden büyük Fırat Nehri’ne kadar, Kenan topraklarını senin soyuna vereceğim.”
Bu vaat daha sonra, İbrahim’in oğulları İshak ve Yakup’a da tekrarlanmış ve onların soyuna bu topraklar verileceği söylenmiştir.
Arz-ı Mev’ud’un sınırları, Yahudi kutsal metinlerinde oldukça geniş bir coğrafyayı kapsar. Ancak bu sınırların tarih boyunca tam olarak nerede başladığı ve bittiği konusunda farklı yorumlar bulunmaktadır. Genel olarak, Kutsal Kitap’ta belirtilen topraklar, günümüzdeki İsrail, Filistin, Ürdün, Lübnan’ın güneyi ve kısmen Suriye ve Mısır topraklarını içerir. Yahudi dini geleneğinde bu topraklar, Tanrı’nın seçilmiş halkı olan Yahudilere ebediyen ait olan topraklar olarak görülür.
Arz-ı Mev’ud kavramı, sadece dini bir vaat olmanın ötesinde, Yahudi tarihinin birçok döneminde merkezi bir rol oynamıştır. Yahudi halkının Mısır’daki esaretten kurtulup, “Vadedilmiş Topraklar”a varmak için yaptığı yolculuk, Yahudi tarihinin en önemli olaylarından biri olarak kabul edilir. Bu olay, Musa liderliğinde gerçekleşmiş ve Yahudi halkı uzun bir yolculuktan sonra Kenan topraklarına yerleşmiştir.
Bu kavram, Yahudi halkının tarih boyunca diaspora dönemlerinde de büyük bir manevi ve kültürel öneme sahip olmuştur. Yahudiler, Roma İmparatorluğu tarafından M.S. 70 yılında Kudüs’ün yıkılmasıyla topraklarından sürülmüşler ve dünyanın dört bir yanına dağılmışlardır. Ancak diaspora döneminde bile, Yahudilerin Arz-ı Mev’ud’a geri dönme arzusu, Yahudi dualarında ve ritüellerinde sürekli bir tema olmuştur.
Siyonizm hareketi, Yahudilerin tarih boyunca Arz-ı Mev’ud’a duydukları özlemin modern bir yansımasıdır. 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan bu siyasi hareket, Yahudi halkının tarihsel ve dini haklarını savunarak, Yahudilerin Filistin’e dönmelerini ve orada bir Yahudi devleti kurmalarını amaçlamıştır. Siyonizm, büyük ölçüde Yahudilerin Vadedilmiş Topraklar’a dönüş özlemi üzerine kurulmuştur.
Bu hareket, 20. yüzyılda İsrail Devleti’nin kurulmasıyla sonuçlanmış ve bu süreçte Arz-ı Mev’ud kavramı, hem dini hem de politik bir anlam kazanmıştır. İsrail Devleti’nin kurulmasıyla birlikte, Yahudiler tarihlerinde ilk kez Arz-ı Mev’ud’da bağımsız bir devlet kurma imkanı elde etmiştir.
Arz-ı Mev’ud kavramı, günümüzde de Yahudi dini, kültürel ve siyasi tartışmaların merkezinde yer almaktadır. İsrail Devleti’nin sınırları ve komşu ülkelerle yaşanan anlaşmazlıklar bağlamında, Arz-ı Mev’ud’un coğrafi ve politik anlamı hâlâ tartışılmaktadır. Yahudilerin bir kısmı, Vadedilmiş Topraklar’ın sınırlarının modern İsrail Devleti’nin sınırları ile uyumlu olduğunu savunurken, bazıları daha geniş bir coğrafyayı işaret eder.
Arz-ı Mev’ud, Yahudi halkı için hem dini bir vaat hem de tarihsel bir semboldür. Yahudilikteki bu kavram, sadece geçmişte kalmış bir inanç değil, aynı zamanda Yahudilerin tarihsel ve kültürel kimliğinin temel unsurlarından biridir. Vadedilmiş Topraklar’a duyulan özlem, Yahudi halkının kimliğini şekillendiren bir unsur olmaya devam etmekte ve modern İsrail Devleti’nin varlığında ve politikalarında da etkisini sürdürmektedir.