34,2681$% 0.04
37,4317€% 0.09
44,8644£% 0.24
2.924,55%0,26
4.938,00%-0,04
19.691,00%-0,05
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Çok dikkatli, temkinli, sorumlu, hassas, teenni içinde ve soğukkanlılıkla hareket edeceğiz. Derin acılar yüreklerimizi kaplamışken seçim müziği kullanmayacağız, kuşkusuz taşkın heyecanlara prim vermeyeceğiz, sağduyumuzu her şartta koruyacağız… Milletimizle her an ve her alanda iç içe olacağız, birebir temas ve ziyaretlerimizle partimizi ve Cumhur İttifakı’nı tüm yurt sathında anlatmaya devam edeceğiz, adayımız belli kararımız net diyeceğiz” dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Bahçeli, özetle şunları söyledi:
“KISA SÜREDE 405 BİN AFET KONUTUYLA BİRLİKTE 83 BİN KÖY EVİNİN İNŞA EDİLECEĞİ ANLAŞILMAKTADIR”
“Deprem bölgesinde iş makineleri geceli gündüzlü faal haldedir. Hasarlı binalar yenilerinin yapılması amacıyla yıkılmaktadır. Önümüzdeki kısa sürede 405 bin afet konutuyla birlikte 83 bin köy evinin inşa edileceği anlaşılmaktadır. Yerleşim yerlerinin ovalardan dağlara doğru kaydırılması öngörülmektedir. Depremden etkilenen 11 ilimizin her birinin tarihi, coğrafi ve kültürel dokusuna uygun özel master planları hazırlanmaktadır. Yeni yapılacak konutların güvenli şehir üçgeni çerçevesinde zemin artı 3 veya 4 katı geçmeyeceği açıklanmıştır. Bu durum isabetli ve kayda değer bir gelişmedir.
3 Mart 2023 Cuma günü, Sayın Cumhurbaşkanımızın himayesinde düzenlenen; jeoloji, sismoloji, şehircilik, inşaat, mimarlık ve sosyoloji gibi alanlarda uzman ve bilim insanlarının da katıldığı Ulusal Risk Kalkanı Toplantısı bize göre çok hayırlı bir adım, gelecek için umut verici bir atılımdır. Her neviden risk ve tehditlere kalkan olacak munzam ve mutlak bir iradenin devlet politikası haline gelmesi son yüzyıllık tarihimizde ilk kez ortaya çıkan stratejik mahiyetli bir karardır. Deprem başta olmak üzere; sel, yangın, heyelan, kuraklık, salgın hastalıklar, terör, sığınmacı sorunu ve ekonomik krizler gibi ülkemizin karşı karşıya olduğu yakın tehlikelerin bütüncül bir anlayışla afet kavramı altında toplanacak olması çok doğru bir karardır. Ve desteğimiz tamdır.
“DAYANIKLI BİNALAR İNŞA ETMEK BUNDAN SONRA VAZGEÇİLMEYECEK BİR HEDEFİMİZDİR”
Kurulların ve kurumların ilgili bakanlıklarla eşgüdüm halinde çalışması muhtemel felaketlere karşı direnci ve iş birliğini doğal olarak güçlendirecektir. Deprem riskine ve yapılacak zemin etütlerine göre şehirleşmenin, bu alandaki dönüşüm çabalarının önemi tartışma götürmez bir ihtiyaçtır. Her şeyden evvel deprem gerçeğini kabul ederek buna karşı her anlamda kalıcı ve köklü tedbirler geliştirmek, dayanıklı binalar inşa etmek bundan sonra vazgeçilmeyecek bir hedefimizdir.
Cumhur İttifakı bu yükün, bu enkazın, bu hasarın, bu yıkımın altından kalkmaya, yeni bir hayatı kurmaya mahir ve muktedirdir. İnsan odaklı siyasetimizle her vatandaşımızın elinden tutup kutlu ve mutlu bir geleceğe taşıma amacımız hiçbir müflis siyaset anlayışıyla mukayese edilemeyecek kadar zinde ve zirvededir. Bizim sevdamız Türkiye’dir. Bizim mensubiyet onurumuz Türk milletidir. Vakit kaybedemeyiz, çer çöple meşgul olamayız. Önce ülkem diyoruz.
“SEÇİM MÜZİĞİ KULLANMAYACAĞIZ”
Çok dikkatli, temkinli, sorumlu, hassas, teenni içinde ve soğukkanlılıkla hareket edeceğiz. Derin acılar yüreklerimizi kaplamışken seçim müziği kullanmayacağız, kuşkusuz taşkın heyecanlara prim vermeyeceğiz, sağduyumuzu her şartta koruyacağız. Yapıcı, destekleyici, ön açıcı ve pozitif gündemli siyasetimizi her zaman olduğu gibi ülke geneline yansıtacağız.
Milletimizle her an ve her alanda iç içe olacağız, birebir temas ve ziyaretlerimizle partimizi ve Cumhur İttifakı’nı tüm yurt sathında anlatmaya devam edeceğiz, adayımız belli kararımız net diyeceğiz. Felaketin kanamasını faziletli güç birliğiyle dindireceğiz. Önemle ve özellikle hatırlatmak isterim ki, milliyetçilik yalnızca gözyaşından ibaret bir duygu seli, sadece heyecanla söylenen bir nutuk, coşkuyla dinlenen bir marş değildir, bu kalıp ve kapsamda da olmamalıdır.
“İTTİFAKIMIZDA PARTİ ÇIKARLARI DEĞİL, TÜRKİYE’NİN ÇIKARLARI ESASTIR”
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı devlet vakarının, millet varlığının boyun eğmeyecek bayraktarıdır. Bilinmelidir ki, Cumhur İttifakı yalnızca bir seçim ittifakı değildir. Türkiye’yi hedef alan iç ve dış husumet cephesine karşı milli, ahlaki ve tarihi bir birlikteliğin unvanıdır. İttifakımızda parti çıkarları değil, Türkiye’nin çıkarları esastır. Duruşumuz Türk milletinin asırlar içinde teşekkül ve tezahür eden muhteşem duruşuyla bir ve aynıdır.
14 Mayıs’ta yeni bir demokrasi zaferiyle Türk ve Türkiye Yüzyılının parlak sayfası Allah’ın izniyle açılacaktır. Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti’ni yeni yüzyıla güvenli, huzurlu, kardeşlik ve kucaklaşma bağlarıyla ulaştıracaktır.
“TRİBÜNLERDE MÜNFERİDEN SESLENDİRİLEN HÜKÜMET İSTİFA SLOGANLARI KARANLIK BİR PLANIN ÖN HAZIRLIĞIDIR”
Altılı masanın iflah olmaz bir krize yakalandığı bugünlerde, sokakları tahrik etmeye, Türk-Kürt karşıtlığını üretmeye çabalayan dış bağlantılı soysuzların ateşle oynadığı bariz olarak meydandadır. Tribünlerde münferiden seslendirilen hükümet istifa sloganları Türkiye düşmanları tarafından sipariş ve imal edilen, üstelik çok tehlikeli sosyal ve toplumsal hadiselere kapı aralayabilecek karanlık bir planın ön hazırlığıdır.
Türk sporuna husumet hançerini vurma arayışında olan çevreler eşzamanlı olarak milli hislerimizi kaşımanın, kutuplaşmayı kamçılamanın çabasındadır. Siyasi muhalefetin kızışan pazarlıklara gömülmesiyle birlikte toplumsal muhalefeti tahrik edip kışkırtan, bu suretle yıkıcı dil ve eylem taktikleriyle çatışma iklimini yeşertmenin peşinden koşanlar unutmasınlar ki, kendi kazdıkları kuyuya bodoslama düşmekten kurtulamayacaklardır.
“TÜRKİYE SOKAKTA BULUNMADI, TRİBÜNLERDE KURULMADI”
Türkiye sokakta bulunmadı, tribünlerde kurulmadı, üç beş çapulcunun, beş on haydudun eliyle ve emeliyle de harap olmayacak, bitap düşmeyecektir. Herkes aklını başına almalıdır. Rüzgar estiren fırtınayla devrilecektir. Türk milletinin acılı, kritik ve hassas dönemini istismara kalkışanlar, zilleti siyasetten toplumsal zemine indirmeye gayret edenler karşılarında Milliyetçi Hareket Partisi’ni ve Cumhur İttifakı’nı bulacaklardır.
Geçtiğimiz hafta sonu Bursaspor ve Diyarbakırspor arasında oynanan futbol müsabakası esnasında, tribünlerden sallanan provokatif mahiyetli görsellerin, yaşanan taşkınlıkların sporun ahlak ve doğasına bütünüyle aykırı olduğu hepinizin ve herkesin malumudur. Bize göre Amed diye bir yer yoktur, Amedspor diye bir kulüpten de bahsedilemeyecektir. Diyarbakırspor’un Amedspor olarak isimlendirilmesi bizim nezdimizde yok hükmündedir. Bursaspor taraftarlarını buradan selamlıyorum. Milli duruşlarından dolayı tebrik ediyorum. Ancak şunu da söylemem lazımdır ki, Bursa’da küçük bir azınlık olan terör yandaşlarının ve bölücü alçakların stadyumu tahrik etmesi, çıkan olayların Kürt kökenli kardeşlerimle ilişkilendirilmesi bir defa cinayettir, melanettir, rezalettir.
“KÜRT KÖKENLİ KARDEŞLERİM BAŞKADIR, BÖLÜCÜ TERÖRİSTLER BAMBAŞKADIR”
Kürt kökenli kardeşlerim başkadır, huzur ve asayişimize kasteden şerefsizler başkadır. Kürt kökenli kardeşlerim başkadır, bölücü teröristler bambaşkadır. Türk ile Kürt arasına kan serpiştirmeye, düşmanlık tohumu ekmeye kalkışan, buna teşne olan kim varsa koparılması gereken çıbanbaşıdır, kesilmesi gereken kanser hücresidir, başı ezilmesi gereken emperyalizmin piyonudur. Bursa nasıl gözbebeğimizse Diyarbakır da öyledir. Bursa nasıl bir Türk kenti ise Diyarbakır da aynısıdır. Bursalı kardeşlerimle Diyarbakırlı kardeşlerim birdir, kardeştir, bozgunculuk yapanlar ise kalleştir, kahpedir. Siyasi dağınıklıklarını ve tükenmişliklerini stadyumları kullanarak ikame etmeye niyetlenen düşük ayarlı, çürük yapılı, çarpık zihniyetli muhalif partilerin hesabı tutmayacaktır.
Gelişmeler karşısında Türkiye Futbol Federasyonu’nun atıl ve aciz kaldığı, proaktif davranış sergileyemediği hususunda yaygın kanaat ve görüşlere kulak verilmeli, ciddiye alınmalıdır. Türk sporu dostluğun ve kardeşliğin vadisidir. Türk sporu birliğin ve beraberliğin vahasıdır. Bilhassa futbol sahalarından kaos çıkarmayı düşünmek bu ülkeye, bu millete, gelecek nesillere yapılabilecek en büyük kötülüktür. Biz de kötülüğe müsaade etmeyeceğiz, kötülere müsamaha göstermeyeceğiz, oyuna gelmeyeceğiz, huzurumuzu kaçırmaya uğraşanlara fırsat vermeyeceğiz.
“İÇECEK SUYUN BULUNMADIĞINI İDDİA EDENLER İLKESİZ VE VİCDANSIZLIĞIN MARKA YÜZLERİDİR”
Milletimiz depremin ağır enkazıyla ve feci sonuçlarıyla mücadele ederken siyasi istismara tevessül etmek, devleti ve hükümeti suçlamak, yıkıma devam etmek ilkesizliğin, hatta ihanetin alenileşmesidir. Hatay’daki bir hastanede jeneratör devreye girmediği için tedavi gören hastaların öldüğünü, içecek suyun bulunmadığını iddia edenler ilkesiz ve vicdansızlığın marka yüzleridir.
Kızılay’ın kan sattığını söyleyenler, AFAD’a kara çalanlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin felakete neden olduğunu ileri sürenler ilkesizliğin çukurlaşmış fertleridir. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte Elbistan ziyaretimiz sırasında nezaketsizce ortalığı karıştırmaya çalışan görevli ve siyasi provokatörler, ardından da sosyal medyada kara kampanya düzenleyenler hem ilkel hem de ilkesiz bir güruhtur.
Bir yıldır Cumhurbaşkanı adayını yıpranmasın diye açıklamayıp, bir günde toz duman olanlar ilkesizliğin canlı timsalleridir. Ortak aday anlayışı üzerinde uzlaşıp 24 saat bile geçmeden atılan imzayı inkar edenler ilkesizliğin ana damarıdır. Bir yıl boyunca oturduğu eğri bacaklı masayı; kumar masası, şahsi hırsların masası, küçük hesaplar masası, noter masası, kuyruklu yalanlar masası diyerek önce devirip, sonra zoru görünce tekrar oturanlar ilkesizliğin ve yüzsüzlüğün numuneleridir. İttifak yaptığı partinin mensuplarını isyana çağırmak ilkesizliğin ve siyasi ahlak eksikliğinin adeta fermanı değildir de nedir? Kazanamaz dediği Cumhurbaşkanı adayının dönüp dolaşıp yanında hizalanmak ilkesizliğin daniskası değildir de nedir?
Diğer yandan dayatmalara rıza gösterip, bu çirkinliğe onay verip masayı devirene tekrar sandalye sunmak çürümüş bir siyasetin ilkesizliği değil midir? Mahut belediye başkanlarının Cumhurbaşkanı yardımcısı olması yönündeki baskılara boyun eğerek bu şahıslara hem oy veren vatandaşlarımıza hem de siyasetin ilke ve ahlakına suikast yapılmasına tamam demek esir edilmiş, yerin dibine geçmiş küçük bir siyaset çirkinliği değil midir? Makam ve mevki pazarlıklarıyla masaya geri oturan İP başkanı, söylediği ağır sözlerin altından nasıl kalkacak, insanımızın yüzüne utanmadan, sıkılmadan nasıl bakacaktır?
“MİLLETİMİZ VE TÜRKİYE’MİZ BÖYLE BİR MUHALEFETE ASLA MÜSTAHAK DEĞİLDİR”
Türk siyaseti bu tip bir ilkesizliği ne görmüş ne de muhatap olmuştur. Geçmişte demiştim, yine söylüyorum: Bir kere satan yine satar, yine satar, yine satacaktır. Gidişata göre renk değiştirerek girecekleri şekil belli olmayan ilkesizler yokken, biz yine vardık, var olacağız ve yine milletimizin kalbinde bulunacağız. Siyasetin muhalefet cenahında yaşanan kargaşa ve kaotik tabloya bakınca ülkemiz adına üzülmekten kendimizi alamıyoruz. Milletimiz ve Türkiye’miz böyle bir muhalefete asla müstahak değildir.
Masada oturmayı dahi beceremeyen, ortak bir siyasi planlama ve hedefte bile buluşamayanların 85 milyon Türk vatandaşına hizmet etmesi, ilkeli ve dürüst şekilde siyasi duruş göstermesi beyhude bir beklentidir. Zillet düşmüştür, Cumhur İttifakı’nın siyasi alternatifi de kalmamıştır. Bu saatten sonra zillette fırtına kopsa bizde yaprak bile kımıldamayacaktır. Bu saatten sonra zilletin ciddiye alınacak, mesele edilecek, önemsenecek hiçbir siyasi tasavvur ve teklifi de olamaz, olsa bile bizim için yalnızca boş beleş bir sızlanmadır. Milliyetçi Hareket Partisi’yle Cumhur İttifakı’nın varlığından ve hedeflerinden rahatsızlık duyanlar artık bizim nazarımızda hükümsüzdür. Biz kendimizi bilir, hasmımızı bilmezsek başarısızlık mukadderdir. Kendimizi bilmez, hasmımızı bilirsek başarısızlık yine kaderdir. Ancak hem kendimizi hem de hasmımızı biliyorsak, o zaman başarı kaçınılmazdır.
“TÜRK VE TÜRKİYE YÜZYILINA ULAŞMAKTAN BAŞKA BİR SEÇENEK DE TANIMIYORUZ, TANIMAYACAĞIZ”
Türk ve Türkiye Yüzyılına ulaşmaktan başka bir seçenek de tanımıyoruz, tanımayacağız. Zillete değil, millete bakacağız. Zayıflamayacağız, zaafa düşmeyeceğiz, Türk milletini zafer günlerine elbirliğiyle taşıyacağız. Başaracağız, asrın idrakine Türk milletinin şanını ve şerefini gururla söylettireceğiz.
Bugün özellikle cinnet, cinayet, katliam, şiddet ve istismar olarak görülen zincirleme buhranların varlığı, refaha kavuşmuş olsak bile huzura kavuşmakta zahmet çekeceğimizin işaretidir. En utanç verici ve aşağılık suçlar, kadınlara yönelik saldırı ve şiddet sarmalı, akrabalarına katliam düzenleyen caniler, trafik tartışmasından cinayete varan kavgalar, hak ve adalet duygusunu sarsan siyasi istismarlar, evlerden okullara, hastane acil servislerinden otoparklara, spor müsabakalarından düğün eğlencelerine kadar uzanan yaygın bir şiddet dalgası günümüzün çok vahim sorunları haline gelmiştir. Allah kimseye göstermesin ama bugüne kadar bu olayların sizlere ve yakınlarınıza uğramamış olması, bundan sonra da uğramayacağı anlamını taşımamaktadır.
“HALA KADINLA ŞİDDETİN YANA YANA GELMESİ BİR SKANDALDIR”
Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü karşılayacağız. Bu konuda vicdani farkındalık düzeyinin küresel ölçekte yükselişi memnuniyet verici olsa da hala kadınla şiddetin yana yana gelmesi bir skandaldır. Biz kadın deyince ne anlamalıyız? Beşik sallayan, çocuğunu doyurup, giydirip, büyüten anneyi mi? Biz kadın denildiğinde neyi görmeliyiz? Evini çekip çeviren, eşine destek veren, aşını işini dert eden bir fedakârlık anıtını mı? Biz kadını nasıl tarif etmeliyiz? Şeref ve namus timsali, ar ve iffet simgesi mi? Kadına baktığımızda neyin mahcubiyetini yaşamalıyız? Dinmeyen şiddetin mi? Verilmeyen değerin mi? Eksilmeyen istismar ve cinayetlerin mi?
Kadına baktığımızda, üzücü olsa da bu söylediklerimin hepsi fazlasıyla vardır ve karşımızdadır. En temel sorun, en bariz ayıp kadının bir insan olduğu gerçeğinin unutuluyor, umursanmıyor oluşudur. Kadın her şeyden önce bir insan, her şeyden önce eşref-i mahlûkattır. Kadınlar şiddete, istismara, tacize maruz kalmaktadır ki, bu dehşet tablosu insanım diyen, vicdan sahibi her kişi için bir utançtır. Eğer var olacaksak, eğer geleceği şuurla kavrayıp, irademizle kaleme alacaksak kadına yönelik şiddeti durdurmalı, katilleri ve şiddet faillerini toplumdan tecrit etmeliyiz.
“KADINLAR KADAR GÜÇLÜYÜZ, KADINLAR KADAR İNSANIZ, KADINLAR KADAR MEDENİYİZ”
Kadınlarımız hak ettiği toplumsal mevkii almalı, siyasetten ticarete, ekonomiden sanata, eğitimden spora layık olduğu mertebelere yükselmeli, yalnızca şiddet konuşulurken hatırlanmamalı, yalnızca 8 Mart’a sıkıştırılmamalıdır. Bu sorumluluk hepimizin omuzlarındadır. Unutmayınız ki, kadınlar kadar güçlüyüz, kadınlar kadar insanız, kadınlar kadar medeniyiz.”