34,7999$% 0.27
36,8294€% -0.07
44,4413£% -0.01
2.942,59%0,29
4.889,00%0,43
19.558,00%0,42
CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, “CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu, kurduğu masayla toplumun iktidar olma beklentisini karşılayamadı. Ve bu da doğal olarak kısa süreli bir öfke yarattı. Ama daha sonra akılcı düşünüldüğünde bu mesele ne tek başına Kılıçdaroğlu’nun meselesi ne tek başına CHP’nin meselesi. Bu meseleyi konuşurken Sayın Akşener’i ve İYİ Parti’nin, Sayın Davutoğlu’nun performansını, Sayın Babacan’ı konuşmadan olmaz. Dolayısıyla bir sürecin bütün aktörlerini konuşmadan o süreci tek bir aktör üzerinden değerlendirmeye kalkmak akılcı bir yaklaşım değil. Onun için kurultayda, Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik öfke rüzgarlarını arkasına almaya çalışan taktik yaklaşımı benimsemiyorum” dedi. Erkol, 72 Ankara delegesinden 69’unun CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için imza verdiğini söyledi.
CHP Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, bugün Ankara’da gazeteciler ile bir araya geldi. Kurultaya ilişkin açıklamalar yapan Erkol, gaztecilerin sorularını da yanıtladı. Erkol’un açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
“CHP’NİN ANKARA İLİNDEKİ ÖRGÜTÜNÜ TOPLUMLA BULUŞTURMAK, SESİ DUYULAN BİR ÖRGÜT HALİNE GETİRMEK GÖREVİMİZ VAR”
“Cumhuriyetin yeni yüzyılının ilk günündeyiz. Dün Ankara’daki görüntüler, hem sokaklar hem Anıtkabir çok gurur vericiydi. Ülkede Cumhuriyet’e ve Mustafa Kemal Atatürk’e bu denli büyük bir sevginin olması, bunun böyle görkemli bir tablo şeklinde ortaya çıkması hepimizin umudunu büyüttü. Eski Meclis’ten Anıtkabir’e Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun katılımıyla yaptığımız meşaleli yürüyüş, hepimizin umudunu büyüttü. Dolayısıyla biz de Cumhuriyet’in yeni yüzyılının ilk gününe umutla ve keyifle başladık. Öncelikle CHP’nin Ankara ilindeki örgütünü toplumla buluşturmak, sesi duyulan bir örgüt haline getirmek görevimiz var. O yüzden göreve geldiğimizden bu yana Ankara il Örgütü’nde nasıl daha etkili, daha kitlesel bir örgüt yapısı oluşturabiliriz üzerine çalışıyoruz. Ankara’da yerel yönetimlerde kendimizi iktidar sayıyoruz. Büyükşehir Belediyesi’nin bizde olması, merkezdeki iki büyük ilçenin CHP’li belediye başkanları tarafından yönetilmesi yerel yönetim düzeyinde de bir sorumluluk üstlenmemizi gerektiriyor.
“YENİ ŞEKİLLENECEK GENEL MERKEZ YAPISIYLA YAKINDAN İLGİLİYİZ”
Ve kuşkusuz hafta sonu gerçekleşecek CHP Büyük Kurultayı’nın bir parçasıyız. Ev sahibi örgüt olması sıfatıyla bir parçasıyız. 80 ilden gelecek arkadaşlarımıza Ankara örgütü olarak ev sahipliği yapacağız. Ve şunu biliyoruz ki; bir il yönetimi aynı zamanda, genel başkan ve genel merkez yönetimiyle birlikte etkili olabiliyor. Dolayısıyla yeni şekillenecek genel merkez yapısıyla da yakından ilgiliyiz. Kurultayımızın öncelikle topluma umut veren bir şekilde sonuçlanmasını istiyoruz. Kurultayımızın hoşgörü ve yoldaşlık ilişkilerinin hakim olduğu bir ortamda, kuşkusuz karşılıklı eleştirilerin, cevapların verildiği, birtakım yarışların olduğu ama yarışın hemen sonunda birlikte bir mücadeleyi yürütecek zemini zedelemeyen bir yarışın olduğu bir ortamda geçmesini istiyoruz. Biz Ankara İl Örgütü ve 72 seçilmiş Ankara delegesi olarak kurultayın CHP’ye yakışır bir şekilde başlamayıp bitmesi için elimizden gelen çabayı da göstereceğiz.
“CHP’NİN BEŞ PARTİYLE İTTİFAK YAPMASI; KENDİ PROGRAMI, KENDİ TÜZÜĞÜ, KENDİ ÜYELERİ VE SEÇMENİYLE YÜRÜTTÜĞÜ MÜCADELEYE GÖLGE DÜŞÜRECEK BİR ŞEY DEĞİLDİR”
CHP, çok umutlandı. 2019 seçimlerine geri dönmek gerektiğini düşünüyorum. Aslında bizi 2023’e umutla getiren 2019 seçimleriydi. CHP çok uzun bir aradan sonra Ankara, İstanbul gibi iki mega şehri aldı. Kuşkusuz bununla sınırlı kalmadı. Adana, Antalya gibi büyükşehir statüsündeki yeni illerin alınması, bazı ilçelerin alınması bizi, hem kendi parti örgütlerimiz hem de toplum nezdinde bir iktidar alternatifi haline getirdi. Daha sonra Sayın Kılıçdaroğlu tarafından büyük bir başarıyla yürütülen CHP dışındaki dinamiklerle CHP’yi buluşturma stratejisi, toplum tarafından büyük oranda kabul edildi, benimsendi ve bu umudun oluşmasına ikinci katkı da böyle geldi diye düşünüyorum. Altılı Masa ile ortaya çıkan tablo, bence de özlenen bir Türkiye tablosuydu. Siyasetçiler kuşkusuz, kendi partilerini ve ideolojilerini temsil ederler. Aslında sıkıntıların başlangıç noktası burası diye düşünüyorum. CHP’nin beş partiyle ittifak yapması; kendi programı, kendi tüzüğü, kendi üyeleri ve seçmeniyle yürüttüğü mücadeleye gölge düşürecek bir şey değildir. CHP, programında da yazdığı gibi sol, sosyal demokrat bir partidir. CHP, altı okla simgelenen bütün değerlerin temsilcisi ve taşıyıcısıdır. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Ben zannetmiyorum ki hiçbir CHP üyesinin, hiçbir CHP yöneticisinin kafasında bu konuda bir tereddüt yoktur. En azından Ankara İl Başkanı olarak kendim ve Ankara İl Örgütümüzün program, tüzük ve altı okta kendisini bulan ilkelere; koşulsuz, amasız, sonuna kadar bağlı olduğumuzu her yerde bildirdik, bugün de bildirmekten gurur duyuyorum.
“ANKARA İLİNDE, HER BİR İLÇEYİ VE BÜYÜKŞEHRİ KAZANMAK İÇİN İHTİYAÇ DUYDUĞUMUZ BÜTÜN YEREL İŞ BİRLİKLERİNİ YAPACAĞIZ”
Bizim değerlerimizin olması, değer ve ilkelerimizi koruyarak geçici ya da uzun süreli yol arkadaşlıkları yapmamızın önünde engel değil. Siyaset ülkeye hizmet için yapılır. O ülkede, yasal sınırlar içerisinde kurulan ve siyasi faaliyet yürüten bütün partiler, bizim doğal muhataplarımız arasındadır. Bu partilerle koşullarını, yerini, zamanını, ilkelerini belirleyerek ittifak ya da güç birliği kurabiliriz. Dolayısıyla biz, diğer siyasi partilerle ilişki kurmaktan, zaman zaman iş birliği ve güç birliği yapmaktan dün geri durmadık, bence önümüzdeki süreçte de geri durmayacağız. Yerel yönetim seçimlerinin kendine özgü dinamikleri var. Yerel yönetim seçimlerinde belki merkezi bir iş birliği ya da ittifak olmayabilir. Biz Ankara ilinde, her bir ilçeyi ve büyükşehri kazanmak için ihtiyaç duyduğumuz bütün yerel iş birliklerini yapacağız. Dolayısıyla bizim amacımız Ankara’da en az 6-7 yeni belediyeyi kazanmak. İlk yaptırdığımız anketler henüz sonuçlanmadı ama gelen veriler, mevcut belediyelerimizi rahatlıkla koruyabileceğimizi bunun yanına 6-7 belediye eklemek için de çok ciddi olanaklara sahip olduğumuzu gösteriyor.
“BUGÜN TÜRKİYE’DE, YEREL SEÇİMDEN GENEL SEÇİME ÖZGÜR BİR TARTIŞMA VE PROPAGANDA ORTAMI YOK”
Üzülerek söylemeliyim ki bugün Türkiye’de, yerel seçimden genel seçime özgür bir tartışma ve propaganda ortamı yok. Örneğin, CHP’nin liderine televizyonda, sosyal medyada her türlü hakareti yapmak serbest. Ama CHP’nin en büyük rakibi olan AKP’nin lideri, bizim için Cumhurbaşkanı olmasının hiç önemi yok. Seçim döneminde meydanlarda konuşan bir parti lideridir. Zaten ülkeyi temsil etmiyor. Sayın Genel Başkan’a söylenen sözlerinin onda birini birisi ona söylerse cumhurbaşkanına hakaretten mahkemeye gidiyor. Hiçbir kimseye de hakareti hoş karşılamıyoruz. Biz siyasette eleştirinin nezaket içerisinde yapılması gerektiğine inanıyoruz. Ama zaman zaman siyaset bazen üslupta sertleşme yaratıyor. Küfür ve hakaret içermemek kaydıyla bu sertliklerin de siyasetin doğası içerisinde olduğunu düşünüyoruz. Bir ülkede adalet sistemine güven, son derece önemli. Adalet sistemine güven zedelenirse rövanş davranışlar ortaya çıkarmak. Siyasetteki bence en tehlikeli konulardan bir tanesi rövanşist davranışlar ortaya çıkar. Ülkeyi rövanşist siyasetten de kurtarmak lazım. Rövanş alarak, intikam alarak yürünen yol, bu ülkeye hizmet etmiyor. Bu nedenle, seçim dönemi ya da iki seçim arasında devam eden ittifakları, bazen birbirleriyle ciddi gerilimleri olan partilerin bile görüşebilmesini, tartışabilmesini ve iş birliği yapabilmesini sağlayan siyasal girişimlere de son derece olumlu bakıyorum.
“DÜN TOPLUM, BÜTÜN SİYASETÇİLERE BİR MESAJ VERDİ. DEDİ Kİ ‘BU ÜLKEDE CUMHURİYETİ, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü TARTIŞMAYIN’”
Dün bir örneğini gördük, 29 Ekim Cumhuriyet’in 100’üncü yıl dönümünde, Mustafa Kemal Atatürk’ün yarışılan bir alan olmaması gerekir. Bu ülkenin sağcısının da solcusunun da yüzünü biraz Orta Doğu’ya dönüp şükretmesi gerekir. Yüzünü, biraz Orta Doğu’daki mezhep çatışmalarına, Orta Doğu’daki insanlık savaşlarına, oradaki bütün servetin bir ya da iki ailenin elinde toplanmasına, kadın haklarındaki eksikliklere, özgür seçim olmamasına yani birçok şeye baktığında kendisini sağcı ya da solcu diye ayırmadan Mustafa Kemal Atatürk’e ve Cumhuriyet’i kuranlara bir borcu olduğu konusunda hemfikir olmamız gerekir. Cumhuriyet’i yıpratmak ya da işte padişahlık, hilafet özlemleri yerine, cumhuriyeti nasıl, Sayın Kılıçdaroğlu’nun da dediği gibi, demokrasiyle taçlandırabiliriz sorusunu sormak lazım. Dolayısıyla siyasetin bazı değerler etrafında bence birleşmesi gerekir. Dün bence toplum, bütün siyasetçilere bir mesaj verdi. Dedi ki ‘Bu ülkede Cumhuriyet’i tartışmayın, bu ülkede Mustafa Kemal Atatürk’ü tartışmayın.’
“DÜN BU YAKLAŞIMI BİR DOKTRİN DÜZEYİNE GETİRİP SAVUNURKEN, BU YAKLAŞIMI SERGİLEYEN LİDERİN ARKASINDAN GÖZYAŞLARI DÖKERKEN; BUGÜN BU YAKLAŞIMIN YANLIŞ OLDUĞUNU SÖYLEMEYİ SAMİMİ BULMUYORUM”
4-5 Kasım’da gerçekleşecek kurultay, bence son derece önemli bir atmosfer içerisinde gerçekleşiyor. Ben, bir önceki yönetime ve Sayın Genel Başkan’a öncelikle 2019, arkasından 2023 seçimlerinde stratejik stratejik yaklaşımlarından dolayı teşekkür ediyorum ve katıldığımı ifade ediyorum. Yani bir ittifak oluşturmak ve ittifak aracılığıyla 50 1’i yakalamak konusunda yaklaşımlarını bütünüyle olumlu buluyorum ve destekliyorum. Şunu da anlamakta zorluk çekiyorum. Dün olumlu bulurken, dün bu yaklaşımı -bana göre doktrin değil- bir doktrin düzeyine getirip savunurken, dün bu yaklaşımı sergileyen liderin arkasından gözyaşları dökerken; bugün bu yaklaşımın yanlış olduğunu söylemeyi samimi bulmuyorum. Bu liderin değişmesini isteyebilir, bu liderin karşısına alternatif de çıkabilir, bence hiç mahsuru yok. Ama rakip olurken ortak sorumluluğu bulunduğu dönemde bütün politikaları destekleyip, hararetle alkışlayıp, aday olurken gözyaşı döküp, bu stratejiyi neredeyse Marksizm, Leninizm gibi bir ideolojik konsepte taşıyıp, bunu bir doktrin olarak savunup; sonra da dönüp ‘Bu strateji çok kötüydü, başarısızlığı getirdi’ demek samimi değildir. Yalnızca bir seçim kazanmak için toplumda doğan öfkeyi, öfkenin yarattığı rüzgarı arkasına alma girişimidir. Bir öfke rüzgarını arkasına alarak yol almaya çalışanlar, uzun süre yol alamaz. Çünkü öfke gibi insani duygular, zaman içerisinde genellikle yumuşar, yön değiştirir.
“29 EKİM ANMA PROGRAMI DEYİP OSMANLI İLE İLGİLİ BİRTAKIM DEĞERLERİN DİLLENDİRİLDİĞİ BİR PROGRAM OLAMAZ”
Bana göre de dün itibarıyla seçim döneminde istenilen sonucun alınamamasına dönük öfke, şekil değiştirmiştir. Dün 29 Ekim törenlerindeki görüntü, rüzgarın başka bir yöne doğru estiğini; öfkesini 29 Ekim’i kutlamaktan imtina edenlere döndürdüğünü gösteriyor. Cumhuriyet’i, cumhuriyetin değerlerini anmadan, cumhuriyetin bu ülkeye kazandırdıklarını anmadan, Mustafa Kemal Atatürk’ü anmadan kutlamak ya da anmak doğal değil. Bu ülkede, her türlü etkinlik düzenlenebilir ama 29 Ekim’in yıl dönümünde, 29 Ekim anma programı deyip Osmanlı ile ilgili birtakım değerlerin dillendirildiği bir program olamaz. Cumhuriyet, Osmanlı’nın devamı değil. Cumhuriyet, Osmanlı’nın mirasının borcu hariç her şeyini reddeden bir durum.
“KURULTAYDA, SAYIN KILIÇDAROĞLU’NA YÖNELİK ÖFKE RÜZGARLARINI ARKASINA ALMAYA ÇALIŞAN TAKTİK YAKLAŞIMI BENİMSEMİYORUM”
Evet, CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu, kurduğu masayla toplumun iktidar olma beklentisini karşılayamadı. Ve bu da doğal olarak kısa süreli bir öfke yarattı. Ama daha sonra akılcı düşünüldüğünde bu mesele ne tek başına Kılıçdaroğlu’nun meselesi ne tek başına CHP’nin meselesi. Bu meseleyi konuşurken Sayın Akşener’i ve İYİ Parti’nin performansını konuşmadan olmaz. Bu meseleyi konuşurken Sayın Davutoğlu’nun performansını konuşmadan olmaz. Bu meseleyi konuşurken Sayın Babacan’ı konuşmadan olmaz. Dolayısıyla bir sürecin bütün aktörlerini konuşmadan o süreci tek bir aktör üzerinden değerlendirmeye kalkmak akılcı bir yaklaşım değil. Onun için kurultayda, Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik öfke rüzgarlarını arkasına almaya çalışan taktik yaklaşımı benimsemiyorum. Bu yaklaşımın aynı zamanda, CHP’nin bütün yapısına zarar verdiğini düşünüyorum. Ben, hiçbir zaman parti içi bir yarışta, partiye zarar vermek pahasına bu yarışı sürdürmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla da bugün Sayın Özel’in adaylığı etrafında birleşen grupların birinci ve en büyük hatasının bu olduğunu düşünüyorum. Bu yarışı maalesef CHP’ye zarar veren bir tarzda sürdürdüler. Kuşkusuz demokratik hakları, bizim onların üslubunu belirme hakkımız yok. Ama bunu doğru bulmadığını ifade etmek istiyorum.
“BU SAAT İTİBARIYLA YENİ BİR İTTİFAK OLMASI SÜRPRİZ GİBİ GÖRÜNÜYOR”
Bu saat itibarıyla yeni bir ittifak olması sürpriz gibi görünüyor. Böyle bir ortamda dolayısıyla CHP’nin kurultayında, daha çok CHP’nin içine dönük değerlendirmelerin yol gösterici olması lazım. CHP, neden daha yüksek oylar alamıyor, neden daha fazla üyeye sahip olamıyor, bunu tartışması lazım. Tartışmayı buraya odaklayınca da Sayın Kılıçdaroğlu’na seçim dönemi stratejisi üzerinden yapılan eleştirilerin bence önümüzdeki dönemin liderini seçecek bir parti için temel ölçüt olmaması gerektiğini düşünüyorum. Temel ölçütler arasına mutlaka CHP’nin örgütlerini almak lazım, CHP’nin yönettiği belediyeleri almak lazım. ‘Buralarda neyi daha iyi yapabiliriz, bunun için nasıl bir genel merkeze ihtiyaç var, nasıl bir lidere ihtiyaç var’ sorularını sormak, dolayısıyla da yeni genel başkanda, yeni liderde ve yeni parti meclisinde bu nitelikleri aramak gerekir.
“BİZİM 69 KURULTAY DELEGEMİZ, SAYIN KILIÇDAROĞLU İÇİN İMZA VERİYOR”
Aslında bu oluşacak kadro, 2028’i görmeyebilir. Çünkü arada bir seçim daha olacak. Dolayısıyla biz aslında şimdi, yerel seçim sürecini yönetecek kadroyu seçiyoruz. Bence ağırlıklı buraya odaklanmak lazım. CHP, daha sonra kendi tartışmalarını yapar ve 2028’e giden yolda gerekirse yeniden bir kadrolaşma, yeniden bir takım tercihler kullanabilir. Biz Ankara delegasyonuyla çeşitli toplantılar yaptık, yine bizde bir imza verme süreci var, aday olmak için imza toplanıyor. Ankara kurultay delegelerinden imza topladık. Ankara kurultay delegelerimizden iki arkadaşımız, Sayın Özgür Özel için imza vereceğini ifade etti. Bir arkadaşımız, hiçbir gruba imza vermeyeceğini ifade etti, ama konuşmalarımızda oyunu Sayın Kılıçdaroğlu’na vereceğini söylüyor. Dolayısıyla bizim 69 kurultay delegemiz, Sayın Kılıçdaroğlu için imza veriyor. Ankara kurultayının 72 delegesinin imzaları böyle dağılıyor.”
“CHP’DE ARTIK TÜZÜKTE TANIMLI GÖREVLERİNİ YAPMAYAN NE BİR YÖNETİCİ NE DE BİR ÖRGÜT KALACAK”
Erkol, CHP’nin içindeki çatışmaları ve bölünmeleri gidermek için Ankara İl Örgütü’nün ne yapacağı sorusu üzerine şu yanıtı verdi:
“Biz parti içi yarışı kapattık. Biz, bulunduğu bölgeye hizmet eden bütün arkadaşlarımızla birlikte ortak hedeflerimizle ilerlemek için hazırız. Bu duyguyu kurultaya da taşıyacağız. Kendi içimizde de örgütlerimizle ve yönetimimizle tartışırken ben bütün arkadaşlara açıkça şunu söyledim: Tartışma sürecinin sonuna kadar herkes özgürce fikirlerini savunabilir. Ama tartışma bittiğinde, en hararetli eleştirenden de en hararetli destekleyen kadar enerji bekliyoruz. Bu konuda ayak direyenler olursa onlarla ilgili çok hoşgörü göstermeyiz diye bütün Ankara’ya söyledim. Ankara ilinde, tartışma özgürlüğü sonuna kadar var. Ama bir karar alındıktan sonra, partinin kararı oluştuktan sonra en hararetli eleştirenden en hararetli destekleyen kadar enerji bekliyoruz. Eğer bir enerji düşüklüğü gösteren kişiler olursa onlarla ilgili, örgütler olursa da onlarla ilgili gereğini yapmaktan da çekinmeyeceğiz. CHP’de artık tüzükte tanımlı görevlerini yapmayan ne bir yönetici ne de bir örgüt kalacak. Yani biz çalışmayan, yatan yöneticiye de örgüte de tahammül etmeyeceğiz.
“ANKARA ADAYLARI, ANKARA İL ÖRGÜTÜ TARAFINDAN BELİRLENECEK”
Mamak, hem seçim sonuçları itibarıyla hem bizim yaptırdığımız çalışmalarla da kazanmamız neredeyse kesine yakın gözüken yerlerden birisi. Doğruları yaparsak kaybetmeyeceğiz. Bir defa Ankara İl Yönetimi ve İl Başkanı olarak ben, buraların kazanılması için ne yapmak gerekiyorsa onu yapacağız. Hem araştırma kuruluşlarından hem akademik çevrelerden gereken desteği alacağız, uygun profilleri çıkaracağız, bölgenin sorunlarını çıkaracağız, arkasından da aday ve belediye meclis üyelerinin bir takım gibi değerlendirip bölgenin demografisini yansıtacak bir yapı oluşturacağız. Yani tek başına bir aday değil, bir takım belirleyeceğiz orada. Bunların büyük bir kısmını da epeyce bir süre önceden ilan edeceğiz. Orayı yönetmeye hazır ve toplumda karşılığı olan bir kadro oluşturacağız. Bu yaklaşımı sürdürürken iki dinamikle de ilişki içinde olacağız. Bir tanesi genel merkez, ikincisi büyükşehirin bir parçası olduğu için Ankara Büyükşehir Belediyesi ve Belediye Başkanı Mansur Yavaş. Güçlü bir dinamikle ama son kararı Ankara İl Örgütü’nün verdiği bir süreçte bu adayları belirleyeceğiz arkasından da bu kampanya yürüteceğiz. Ankara’da yeni belediyeler kazanan il başkanı ve il yönetimi olmak istiyoruz. Ankara adayları, Ankara İl Örgütü tarafından belirlenecek. Ankara delegasyonumuzun önemli bir çoğunluğu gibi ben de Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekleyeceğim. Ama oluşacak parti meclisinin örgütlerin ağırlığını hissettirdiği bir parti meclisi olması için de Ankara delegasyonuyla birlikte kararlı bir tutum sergileyeceğim. Dolayısıyla da parti meclisi ve kadrosunda da ciddi bir değişim ve yenilenme bekliyoruz.”
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş’tan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Vahdettin Köşkü eleştirisi